22 Mayıs 2012 Salı

LOS ANGELES SEYAHATİ / CITY OF ANGELS (1)



THY, Şubat ayı içerisinde Los Angeles’ a direk uçuşlara başlayacağını duyurunca biz de eşimle beraber mutlaka promosyon olur düşüncesiyle beklemeye başladık, nitekim beklediğimiz gibi de oldu, 60.000 mile comfort class gidiş-dönüş uçak bileti bulduk. ( Bu arada bugün tekrar baktım, THY hala 60.000 mile uçuruyor) Gidiş – Dönüş tarihlerine ait biletleri zor da olsa denk getirip biletlerimizi aldık, çünkü gidiş için yer buluyorsunuz, dönüş için 9-10 gün sonrasına bulamıyorsunuz gibi bir durumla karşılaşıyorsunuz, bu yüzden normalde Haziran’ın 2. haftası için düşündüğümüz tatili mayıs ayının son haftasına çektik.
Ödül bilet konusunda da THY’nı da eleştirmek istiyorum, çünkü mayıs ayının son haftasına zor da olsa yer bulduğumuz comfort class uçuşunda uçakta 63 kişilik koltuk ayrılmış ancak sadece 10 koltuk doluydu. Uçak boş boş uçacağına hediye millerle alabileceğimiz limitli kapasiteli biletler için extradan 5-6 koltuk daha koysalar insanlar rahat rahat rezervasyonlarını yapsalar hiç de fena olmaz diye düşünüyorum. 63 kişilik yer için 40-50 kişilik talep olur da anlarım bu yaptıklarını ancak 10 kişi olunca biraz tuhaf oluyor. Ayrıca örneğin yurtdışına comfort class ile uçacaksanız ve uçağınız yurtiçi bağlantılı ise millerle hediye bilet alamıyorsunuz, çünkü yurtiçi uçuşunda comfort class uygulaması olmadığından dolayı sistem bilet vermiyor, eğer economy limitli kapasite ile bilet alacaksanız problem yok, ama comfort class’ta hediye millerle bilet alacaksanız yurtiçini ayrı , yurtdışını da ayrı biletlendirmek zorundasınız ki bu da size ekstradan şu an için 10.000 mile mal oluyor.
Gitmeden önce yine geçmişte yaptığımız gibi internetten ne yapılır, nerelere gidilir, ne yenir gibi araştırmalara başladık. Ancak Los Angeles için kalacak yer ayarlamaya çalıştığımızda karşımıza hiçbir yerde rastlamadığımızı bir problem çıktı.
Los Angeles’ın bizim anladığımız manada bir şehir merkezi yok. Yani İstanbul’da yaptığımız gibi akşam vakti çıkıp da şöyle bir İstiklal caddesi turu atalım deme gibi bir şansınız yok, şehir öyle geniş bir alana yayılmış ki çarşı diyebileceğiniz bir yeri bile yok. O yüzden uzunca bir süre nerede kalacağımıza karar veremedik. Bir süre acaba downtown'ı mı tercih etsek diye düşündük ancak okuduğumuz yorumlardan downtown'ın daha çok iş merkezi olarak kullanıldığını ve akşamları da genellikle tenha olduğunu öğrenince vazgeçtik. Bayağı bir kararsızlıktan sonra bizim için daha uygun olduğuna karar verdiğimiz Universal Studios’a komşu olan Hilton Universal City’de karar kıldık. Fiyat olarak diğerlerine göre biraz pahalı da olsa en azından kafamız rahat olur diye düşündük.
Los Angeles araştırmamız sürerken ikinci büyük şoku şehrin toplu taşıması konusunda yaşadık. Çünkü Los Angeles’ta insanlar toplu taşıma araçlarını veya taksileri kullanmak yerine kendi özel araçlarını kullanıyorlarmış. Bu yüzden dışarıdan gelen turistler için özellikle araç kiralama işi bayağı bir gelişmiş hatta havaalanına indiğimizde araç kiralama şirketlerinin vızır vızır çalıştırdığı shuttle’ları görünce okuduklarımızın hiç de abartı olmadığını anladık. Özellikle Avis, Hertz, National ve Budget gibi şirketlerin her 2-3 dk’da bir shuttle’ları geçiyor. Araç kiralama da en uygun fiyatlar haftalık olanlarda, birçoğunda 2-3 günlük fiyatlar 1 haftalık olanlara göre daha pahalı. Biz en uygun bütçeli olanlar içerisinde Fox Car Rental’ı seçtik, aynı kategoride olan Payless kiralama şirketi de var, hatta ofisleri aynı salonun içerisinde. Los Angeles’da araç kiralarken aracın sigortası fiyata dahil değil, collision damage waiver denilen sigorta yaklaşık günlük 9-10 $ civarında bir para tutuyor ki ben mutlaka yaptırmanızı tavsiye ediyorum. Çünkü bir kazaya karışmanız durumunda mutlaka o parayı size ödetirler, hatta hiçbir şey yapmasanız  bile kazaya karışan araç sahibini veya sizi hastaneye götürdüklerinde mutlaka bir problem bulunur ki her insanın yattığı yataktan kaynaklı belinde küçük de olsa bir problemi varsa bile siz bunun kazadan dolayı olmadığını ispat bile edemezsiniz.
Araç kiralama işini de hallettikten sonra Los Angeles trağini de bir gözden geçirmek istedim, ne de olsa Amerika’da ilk defa araç kullanacaktım ve bu konuda tek dostumuz  cep telefonumdaki Ndrive navisgasyon programının spikeri Melahat olacaktı. Tüm Amerika seyahatimiz süresince Melahat arada sırada problem çıkarsa da bizi her seferinde gideceğimiz yere kadar götürdü.
Los Angeles’da insanlar toplu taşıma araçlarını pek kullanmayıp kendi özel araçları ile seyahat ettikleri için otoyollarda son derece gelişmiş, ancak 6 şeritli otobanda 20-30 km/sa hızla ilerlemek pek alışılmadık bir şey değil. İnternette 6 şeritli otobanları ve trafiğin çok yoğun olduğunu okurken biraz abartılı gelmiş olsa da gittiğimizde bunu bizzat yaşadık.
Amerika’da trafik kuralları adeta yayalar nasıl zarar görmez denilerek konulmuş. İnsanlar yaya geçitlerinden karşıdan karşıya geçerken neredeyse sağa sola bile bakma gereği hissetmeden geçiyorlar,  bizdeki gibi yaya geçidinden araçlar izin verdiği sürece geçmek yok, yayalar izin verdiği sürece araçlar geçiyor. Başka bir konu yollarda kesişim noktalarında ‘STOP’ yazılı levhaları var, buralardan geçerken etrafta hiç kimse veya hiçbir araç olmasa da mutlaka aracı durdurup daha sonra geçmenizde fayda var, çünkü durmadan geçmeniz durumunda her an polisten ceza yiyebilirsiniz. Bir de sağa dönüşler yol müsait olduğu sürece size kırmızı ışık yansa da serbest. Los Angeles’da pek kimsenin kornaya bastığını, size yol ver diye sellektör yaptığını görmedim. Eğer otobanda sol şeritte yavaş gidiyorsanız bile sizden daha hızlı olan araçlar sağınızdan-solunuzdan geçip gidiyor, bizdeki gibi ben hızlıysam soldan giderim, çekilin yolumdan diye arkadan defalarca sellektör yaparım, kornaya basarım gibi şeyler yok. O yüzden Türkiye’ye nazaran ya da en azından Adana’ya göre daha rahat araç kullanabiliyorsunuz.

Son olarak Los Angeles için otopark problemini belirtmek istiyorum. Otellerde genellikle 15-25$ civarında değişiyor. Şehir içi park ücretleri de pek farklı değil. O yüzden günlük 30-40$'ı otopark ücreti için gözden çıkarmanız gerekiyor.


<-----Japonya Seyahati-Tokyo Disneyland                                                    Los Angeles Seyahati------>



visited 25 states (11.1%)

11 Mayıs 2012 Cuma

Japonya seyahati - Tokyo Disneyland ve dönüş (3)


Disneyland’a giderken amacımız çocukluğumuzda yaşayamadığımız eğlenceyi yaşamaktı aslında. Tabii tam olarak neyle karşılaşacağımızı bilmediğimizden sadece Mickey Mouse ve Donald Amca’yı hayal ediyorduk. Ancak kapıdan içeri girince durumun hiç de bizim düşündüğümüz gibi olmadığını gördük. Evet kapıda Mickey Mouse ve Donald amca sizi karşılıyor ancak fotoğraf çektirmek için. Disneyland bana göre 7’den 70’e herkesin gidip de eğlenebileceği bir yer. Tokyo, Paris ve Los Angeles’a giden herkese gitmelerini tavsiye ederim o yüzden, inanılmaz eğlenceli ve keyifli bir yer, anlatılmaz yaşanır deyip fotoğraflara bakalım. Disneyland’da geçirdiğimiz gün Japonya’daki son günümüzdü.
































Akşam otelimize dönüp dönüş hazırlıklarına başladık. Valizlerimizi toparladık. Sabah bizi otelden alacak shuttle’ı ayarlayıp yattık.
Narita havaalanına giderken duty free’lerden Japonya’ya özgü birşeyler almak, belki ucuza bulursak birkaç elektronik eşya ve içecek birşeyler almaktı. Ancak pasaport kontrolden geçip de duty free’leri görünce hayal kırıklığına uğradık. Elektronik olarak satılan bir şey yok desem yeridir, diğer şeyler de neredeyse şehirdeki fiyatlardan daha pahalı idi. O yüzden hiçbir şey alamadan THY’nin lounge’una geçip uçuş saatimizi beklemeye başladık. Bizi uzun ve yorucu bir uçuş bekliyordu…..



Japonya'daki son sushimiz........

<-----Japonya Seyahati - Tokyo ve Yokohama-2                                          Los Angeles Seyahati-1----->



visited 25 states (11.1%)

Japonya Seyahati - Tokyo ve Yokohama (2)


Sabah kalkıp kahvaltımızı yaptıktan otelin ringi ile önce megura istasyonuna sonra da metro ile Tokyo istasyonuna gittik. Tokyo istasyonu o güne kadar gördüğüm en büyük ve karışık istasyonlardan bir tanesiydi. Zor da olsa Yokohama’ya giden tren için biletimizi aldıktan sonra yaklaşık 45 dakika sürecek bir yolculuktan sonra Yokohama’ya vardık. Yokohama’da dünyanın en yüksek dönme dolaplarından birinin olduğu parkı ve yokohama limanını gezmek, şehri dolaşmak ve dünyanın en büyük çin mahallesini gezmek gibi planlarımız vardı. 


Yokohama’da trenden indikten sonra istasyonun yanıbaşında bulunan Japonya’nın en yüksek binalarından biri olan Landmark Tower ve Queen’s Square Tower karşılıyor sizi. İçerisinde bir alışveriş merkezinin bulunduğu binanın katları arasında devasa bir yürüyen merdiven bulunuyor. Yaklaşık 50 mt uzunluğunda ve 60-70° eğimdeki merdivenden çıkması ve inmesi benim gibi yükseklik korkusu olanlar için bayağı zor. Yürüyen merdivene dikkat ederseniz tüm japonların merdivenin soluna ip gibi dizildiklerini göreceksiniz, yürüyen merdivenin sağ tarafı, basamakları yürüyerek çıkanlar için ayrılmış durumda. Özellikle metro istasyonlarında turistlerin haricinde sağ tarafta bekleyerek çıkanları göremezsiniz. Birkaç kez başıma geldiği için, alışmadığımızdan dolayı olsa gerek, dalgınlıkla yürüyen merdivenin sağ tarafında durarak çıkarken arkamda kuyruk olmasına rağmen kimse sesini çıkarmadan beklediğini gördüğümde nasıl utandığımı anlatamam, kibarlıktan veya saygıdan olsa gerek kimse kenara çekilir misiniz de demiyor.
Yürüyen merdivenlerden sonra limana ve parka çıkıyorsunuz. Burada sizi 120 mt yüksekliği ile dünyanın en büyük dönme dolaplarından biri karşılıyor. Yokohama’ya gidecekler için kesinlikle binmelerini tavsiye ediyorum. Bir tur yaklaşık 25-30 dk sürüyor ve en tepeye çıktığınızda tüm Yokohama ayaklar altında. 













Dönme Dolapta
Yokohama Roller Coaster




Yokohama Riverside
Yokohama Riverside








Parkta karakalem resim yapan japonlar
Dönme dolaba binip biraz da parkta gezdikten sonra taksiye atlayıp çin mahallesine gittik. Çin mahallesi gerçekten dedikleri kadar büyük. 1859 yılında Yokohama limanı açılınca birçok Çinli göçmen Yokohama'ya gelmiş, sonraları Hong Kong-Shangay'dan da feribot seferleri başlayınca birçok çinli tüccar da bu seferlerle gelip Yokohama'ya yerleşmişler ve okuldu, marketti, tapınaktı derken şu anda çin mahallesi olarak adlandırılan yerin temellerini atmışlar. Her ne kadar son zamanlarda çinli nüfus azalmışsa da burada yerleşmiş olanların sayılarının 3000-4000 civarında olduğu tahmin ediliyor. Hediyelik eşya dükkanlarından, marketlerden lokantalara ve tapınaklara kadar herşey mevcut. Ancak hediyelik eşya dükkanlarındaki eşyalar da bayağı pahalı, burada da fiyatlar Japonya’ya ayak uydurmuşlar.


Yokohama Chinatown

Yokohama Chinetown




Yokohama Budist Temple

Yokohama Budist Temple

Yokohama Budist temple

Yokohama Gemicilik Müzesindeki Nippon Maru Gemisi
Yokohama Gemicilik Müzesindeki Nippon Maru Gemisi



Queen's Square Monument
Queen's Square Monument



Çin mahallesinde dolaşırken yanımıza indiana jones filmlerindeki karakterleri aratmayacak güleryüzlü, bitirim tipli, 15-16 yaşlarında bir çocuk yanaştı ve eğer istersek bir ücret karşılığında dil konusunda bize yardımcı olabileceğini söyledi, biz de kendisine teşekkür edip istemiyoruz deyip çocuğu gönderdik. Bir süre sonra karnımız acıkınca yeni açılmış olduğunu anladığımız bir restorana girdik ancak garsonlar hiç yabancı dil bilmedikleri için bir türlü anlaşamıyorduk. Neyse baktılar olacak gibi değil, bize el kol işaretleri ile ingilizce bilen birini telefonla arayıp çağırdıklarını, 5-10 dakikaya kadar geleceğini söylediler. Çagırdıklarıkişi bir süre önce bizim karşımıza çıkan çocuk çıkınca açıkçası biz de sevindik. En nihayetinde siparişimiz ve yemeklerimizi yiyip lokantadan ayrıldık. Yalnız pekin ördeği diye sipariş ettiğimiz şeyin aslında 10x10 cm büyüklüğünde pekin ördeğinin derisi olduğunu ve ördek derisine 40$ ödediğimizi anlayınca içimize oturmadı değil hani.
Yokohama’da çin mahallesinde yeterince dolaştığımıza kanaat getirince Japonya'dan ziyade Amerika'yı andıran şehrin caddelerinde yürüyüş yaptıktan sonra tekrar tren istasyonuna gelip Tokyo’ya dönüş yaptık.
 
Tokyo’da Megura station’a gelip kendimize yemek yemek için bir restoran aramaya başladık. Yine kendimize uygun bir restoran bulmak için bayağı gezdikten sonra bodrum katta yer alan ve vitrinindeki yemek maketlerine bakarak hoşumuza giden bir restorana girdik.
Girmemizle birlikte harika bir yere geldiğimiz ortaya çıktı, içerisi son derece kalabalık ve aynen bizdeki gibi bir tarafı masalardan oluşan diğer tarafı da şark köşesi şeklinde döşenmişdeğişik bir restorana gelmiştik. Önce haşlanmış ve kızartılmış yeşil soya fasulyeleri eşliğinde japon biralarımızı yudumladık (tabii soya fasulyelerinin kabuklarını değil sadece tanelerini yiyorsunuz ), daha sonra karışık tavuk eti ızgaralarımızla kendimize güzel bir ziyafet çektik. Yorucu bir günün sonunda artık otelimize dönüp dinlenebilecektik. Yarın ki istikametimiz Tokyo Disneyland olacaktı.





<-----Tokyo Hakknda                                                                Japonya Seyahati Tokyo Disneyland ----->


. 


visited 25 states (11.1%)