İş seyahati için gittiğim Prag’da haftasonum boş olmasından
dolayı çevrede nerelere gidebilirim diye araştırırken bana en mantıklı gelen otobüsle
2 saatlik mesafedeki Dresden şehri oldu.
Hem Prag’dan çok uzaklaşmayacak hem de farklı bir ülke ve şehir görecektim.
Saksonya eyaletinin merkezi olan ve aynı zamanda Elbe’nin
Floransa’sı olarak da anılan Dresden, Elbe nehrinin iki yakasına kurulmuş olan
ve eski doğu almanya toprakları içerisinde yer alan bir şehir. 2. dünya savaşının
son günleri olan 13-14 Şubat 1945 tarihlerinde müttefikler tarafından ağır bombardımanlar
ile yerle bir edilmiş, eski şehir olarak
bilinen kısım tamamiyle yıkılmış ve eskiden masal şehir olarak bilinen Dresden
bir harabeye dönmüş. Şu anda bilinen son rakamlara göre (her ne kadar almanlar savaştan
sonra 230bin gibi bir rakam telafuz etseler de ) yaklaşık 20-25bin sivilin
hayatına mal olmuş. Bütün savaş boyunca açık şehir olmasına ve bir tek saldırı
almamasına rağmen savaşın sona ermesi ve Almanya'nın teslim olması ve
bombalanan İngiliz şehirlerinin intikamı için müttefik devletlerin bir taktiği
olarak saldırıya uğramış. Savaştan sonra sovyet askerleri tarafından işgal
edilip yıllarca Doğu Almanya’nın bir parçası olarak yönetilmiş ve Almanya’nın
birleşmesi ile bugünkü halini almış. Şehir 2. Dünya savaşından sonra neredeyse birebir aynı şekilde inşa edilmiş, binalara
baktığınızda bunu hiçbir şekilde anlayamıyorsunuz.
Dresden için ipad’ime Dresden Şehir Rehberini indirmiştim ve
onun kılavuzluğunda bir gezi programı yaptım. Haritaya baktığınızda Dresden’in
AltStadt ve NeuStadt olarak Elbe nehri ile 2 kısma ayrıldığını ve tarihi
yerlerin de bir küme gibi Altstadt’da toplandığını görebilirsiniz. Bu yüzden
gezmesi bayağı kolay olacaktı.
Pazar sabahı uyanıp otelime çok yakın olan UAN Florenc
otobüs garajına gittim. 900 CZK’ya Dresden için gidiş-dönüş biletimi aldım.
Saat 9 otobüsüyle gidecek, 17:30 otobüsüyle dönecektim. Havanın soğuk ve günün
kısa olmasından dolayı 17:30’a kadar yeterli olduğunu düşündüm ki bu süre tüm
şehri yürüyerek dolaştığım halde neredeyse tam olarak yetti.
Eurolines otobüsü daha önceki tecrübelerimden de bildiğim
üzere yine tam zamanında hareket etti. 2 saatlik yol boyunca sıkılmadan kah etrafı
seyrederek ve kah otobüste bulunan wifi ile istediğim zaman internete girerek
150 km’lik yolu geçirdim.
Otobüs Dresden’deki merkez tren istasyonunun önündeki otobüs
durağında indirdikten sonra Münih’e doğru kendi yoluna devam etti. Dresden’de
hafif bir yağmur yağıyordu, nereye gideceğimi ipad’deki haritadan tayin edebilmek
için bir wifi bulurum umuduyla istasyona girdim ancak ücretsiz bir wifi
olmadığını görünce tekrar dışarı çıkıp
cadde – sokak isimlerine bakarak altstadt’a doğru yönümü çevirdim.
Pazar günü olduğundan dolayı etrafta benim gibi gezmeye
gelmiş birkaç turistten başka kimse yoktu. Mağazaların ve dükkanların ise
birçoğu ise kapalıydı. Kuzeye doğru yürümeye devam ettim ve bir süre sonra araç
trafiğine kapalı olan Prager Strasse’ye ulaştım. Etraftaki mağazalardan anladığım kadarıyla
burası bir alışveriş caddesiydi.
Yürümeye devam ederek doğruca prager strasse üzerinden see strasse’ye geçtim ve bir süre sonra Altmarkt Platz’a ulaştım. Burası
şehrin ortasında dikdörtgen bir meydan şeklinde. Şehir kurulduğundan beri bu
meydanın varlığı tarihteki yazılı dökümanlardan da biliniyormuş. Burası da
şehirdeki diğer yerler gibi 2.dünya savaşındaki bombardımanda yerle bir olmuş
ancak 1953 yılında yeniden inşaa edilmiş. Geçmişten bugüne kadar festivallerin
düzenlendiği, oyunların turnuvaların yapıldığı sosyal bir merkez olmuş.
O gün meydanda sadece pazar günleri kurulan bir panayır vardı. Hediyelik eşyalardan yeme ve içme
büfelerine, atlı karıncadan dönme dolaba kadar herşey çok renkli ve çok
çekiciydi. Meydanın karşı tarafında ise binaların arasından Frauenkirsche’nin kubbesi
tüm ihtişamı ile görünüyordu. Panayır alanında bir süre takılıp etrafı gezip
bir sosisli sandviç yedikten sonra yine kuzeye doğru cadde boyunca yürümeye
devam ettim.
Hedefim biran önce Zwinger sarayına ulaşmaktı. 1710 – 1728 yılları arasında barok tarzında inşa
edilmiş bir saray olan Zwinger sarayı da 2.dünya savaşı sırasında yerle bir olmuş ve 1951 yılında sovyet ordusunun da desteği ile restore edilerek halkın ziyaretine
açılmış, 1963 yılında ise neredeyse savaştan önceki haline dönmüş. Sarayın
geniş bir ön avlusu, bir de terası mevcut. Terasta birşeyler yiyip
içebileceğiniz, yorgunluğunuzu üzerinizden atabileceğiniz güzel ve manzaralı
bir pastane de mevcut. Saray kompleksinin içerisinde Old Masters resim
galerisi, Dresden Porselen koleksiyonu ve Matematik ve Fizik Araçları müzesi
bulunmakta. Ancak benim çok fazla vaktim olmadığı için sarayın içerisine girme
veya içerisinde bulunan müzeyi gezme gibi bir girişimim olmadı.
Zwinger Sarayı Avlusu |
Zwinger sarayından sonra yönümü sarayın hemen arka
tarafındaki Theatherplatz meydanına çevirdim. Meydanın sol tarafında
SemperOper, sağ tarafında ise Katholische Hofkirche Kilisesi bulunmakta. Semperoper,
1841 yılında yapılmış ve avrupanın en eski opera binası olarak biliniyor. 1869
yılında çıkan yangında kısmen yanmış, 1878 yılında tekrar yapılmış, 2.dünya
savaşında ise tekrar tamamen yıkılmış. 1985 yılında tekrar yapılan bina 2002
yılında Elbe nehrinin taşması ile büyük bir sel baskınına uğramış, yaklaşık 8
yıl kapalı kaldıktan sonra 2010 yılında tekrar hizmete açılmış, yani anlayacağınız
başına gelmedik kalmamış.
Semper Oper |
Semper Oper |
Katolischer Hofkirsche |
Zwinger'in terasından Katolischer Hofkirsche |
Meydanda sağ tarafa doğru ilerleyince Brühlsche Terrasse’ın
merdivenlerini gördüm. Merdivenlerden çıkınca nehrin karşı yakası ve Augustus
köprüsü net bir şekilde görülüyordu. Dolaşmak ve fotoğraf çekmek için gayet
güzel bir yer olmasına rağmen yağmurun şiddetini arttırmış olması dolayısıyla
şehrin iç tarafına, Frauenkirsche’ye
doğru yöneldim
Brühlsche Terrasse |
Karşı kıyıdan Brühlsche Terrasse |
.
Frauenkirsche’nin kapısından içeri girmeden önce her zamanki
gib bir kilisedir diye düşünmüştüm ancak içeri girdikten sonra ne kadar
muhteşem bir biçimde tasarlandığını gördüm. Kilise, MarienPlatz meydanında
bulunuyor. 1726-1743 yılları arasında inşaa edilmiş, ancak 2.dünya savaşında
yıkılmış. Yıllarca savaş karşıtı bir anıt olarak, savaşın unutulmaması içn
onarılmamış, ancak 2 Almanya’nın birleşmesinden sonra tekrar inşaa edilmiş,
yıkıldıktan sonra enkazına dokunulmadığı için inşaa sırasında enkazdan çıkan taşların
bir kısmı aynen olduğu gibi kullanılmış.
Frauenkirsche |
Frauenkirsche’yi gezdikten sonra meydanın sağ tarafından yürüyerek
Fürstenzug’un (şehzadeler Alayı) bulunduğu Augustuss Strasse’ye doğru saptım.
102 metrelik uzunluğu ile dünyanın en büyük porselen sanat eseri olarak bilinen
duvar 1871-76 Saksonya iktidar ailesinin 800. Yılını kutlamak amacıyla
boyanmış, ancak hava koşullarına dayanamadığı için 1904-1907 arasında porselen
fayanslarla değiştirilmiş. Üzerindeki resimler 1127-1904 arasında hüküm sürmüş
35 kral, dük, seçmen ve bilim adamı ve sanatçıyı temsil etmektedir. The
Fürstenzug, Stallhof’un dış duvarlarında bulunmaktadır.
Fürstenzug |
Fürstenzug’tan sonra artık karnım iyiden iyiye acıkmaya
başladığından dolayı yemek yemeye karar verdim. Biraz önce Frauenkirsche’ni
yakınında Ontario Canadian Steakhouse adlı restoran dikkatimi çekmişti. Menüyü biraz inceledikten sonra daldım içeri,
kendime güzel bir biftek söyledim ve afiyetle yedim. 2 bira ve 1 biftek
yaklaşık 30 Euro civarında bir hesap ödedim. Bu restoranı gayet rahatlıkla
tavsiye edebilirim, yemekleri ve sunumu gayet güzel ve zevkli.
Yemeği yedikten sonra tekrar düştüm yollara. Ara sokaklardan
geçerek Augustus köprüsü üzerinden Elbe nehrinin diğer tarafına, yani innere
Neustadt kısmına geçtim. Köprüyü geçtikten sonra beni ilk olarak altın varakla
kaplanmış olan Altın Atlı heykeli karşıladı. Bir zamanlar Saksonya-Polonya’nın güçlü
kralı olan Augustus zırh giymiş şekilde at üstünde tasvir edilmiş ve heykel ilk olarak 1736 yılında açılmış. 1943-44
yıllarında savaş ve dış etkenler dolayısı ile demonte edilmiş, 1956 yılında ise
Dresden şehrininkuruluşunun 750. yılı anısına
restore edilerek tekrar yerine konmuş. 2001-2003 yıllarında tekrardan altın
varakla kaplanarak yenilenmiş.
Goldener Reiter |
Altın Atlı heykelininden sonra cadde üzerinden ilerlemeye
devam ettim. Ağaçlıklı bir yol üzerinde sağlı sollu mağazaların olduğu taraç
trafiğine kapalı olan cadde üzerinde ilerleyerek Neustadt bölgesindeki
AlbertPlatz meydanına ulaştım.
Bir park ve karşılıklı 2 havuzun yeraldığı meydan Dresden
şehrindeki gördüğüm son nokta olacaktı, çünkü artık Prag’a dönüş otobüsümün
kalkış saati yaklaşmıştı.
Geldiğim yerlerden tekrar ters yönde yürüyerek Prag
otobüsümün kalkış noktası olan Dresden garının karşısındaki durağa ulaştım. Bu
arada Gar içerisinde büyük bir marketten de çikolata gibi Türkiye’ye götürebileceğim
birkaç hediyelik eşya aldım.
Almanya çikolata fiyatları açısından inanılmaz derecede
ucuz, aynı ürünleri İstanbul’daki Duty Free shopun yarısına alabiliyorsunuz.
Prag otobüsüne bindikten sonra hızlı Dresden turunun ve
otobüsün sıcağının da etkisiyle yol boyunca uyudum ancak bu geziden oldukça
keyif aldığımı söyleyebilirim. Hatta fırsatım olsa 1 gece kalır ve müzeleri de
ziyaret etmek isterdim. Bence Prag’a gider ve fırsatınız da olursa Dresden’i
görmenizi tavsiye ederim, ancak 13-14 Şubat’ta müttefiklerin Dresden’i
bombalamasının yıldönümünde neo-nazilerin protestolarından dolayı Dresden’den
bir yabancı olarak uzak durmak gerektiğini de belirtmeliyim.
visited 25 states (11.1%)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder
Not: Yalnızca bu blogun üyesi yorum gönderebilir.