21 Ocak 2018 Pazar

Salzburg Seyahati


Hafif yağmurlu bir pazar günü sabahı Münih’te kalmış olduğumuz Mercure Hotel’den ayrılıp Flixbus’un saat 10:25 otobüsüne binmek üzere Mozart’ın şehri Salzburg’a doğru yola çıktık. Yolculuğumuz yaklaşık 2 saat sürecekti ve Avrupa’daki tüm otobüs şirketlerinde olduğu gibi dakik bir şekilde Salzburg’a ulaşacaktık.
Salzburg 150.000’lik nüfusuyla Avusturya’nın 4.büyük şehri. Adını buranın ilk sakinlerinin hayatlarını kazandıkları zengin tuz yataklarından almış. Kent aynı zamanda Mozart’ın doğum yeri. Şehri tarihi merkezi 1996 yılında UNESCO tarafından dünya mirası listesine alınarak korunmaya başlamış.
Salzburg’da da hava aynı Münih’teki gibi yağmurluydu. Otelimiz otobüsten indiğimiz yere çok yakın olduğundan dolayı yaklaşık 10 dakikalık bir yürüyüşle Mercure Hotel Kapuzinerberg’e ulaştık. Ancak odamızın henüz hazır olmadığını 15 gibi gelmemiz gerektiğini belirtip bizi gönderdiler.
Biz de Slazburg’un, ortasından nehir geçen şehir merkezine gidip karnımızı doyurmaya karar verdik. Yaklaşık 15 dakikalık bir yürüyüşten sonra şehir merkezine ulaştık. Burada karşımıza ilk olarak  Mirabell Sarayı ve bahçeleri çıktı.

Salzburg’un bir parçası olan Mirabell Sarayı 1606 yılında inşa edilmiştir. Yaklaşık 100 yıl sonra ise yapı barok tarzda tekrar inşa edilerek bugünkü halini almış.


Mirabell Sarayından batıya doğru ilerleyince karşınıza Salzburg şehrini 2’ye bölen Salzach nehri çıkıyor. Nehrin 2 kenarında da ağaçların arasında yürüyüş ve bisiklet yolları bulunuyor. Tüm gün boyunca bisiklete binen ve yürüyen insanlar var. Gördüğüm kadarıyla tüm şehirleriyle, doğasıyla ve çevresiyle birlikte Avusturya inanılmaz dingin ve huzurlu bir ülke.



Salzach nehrinin üzerindeki köprüden geçerek tarihi eski şehire ulaşıyoruz. Ne yiyebiliriz diye bakınırken aklımıza Foursquare’a bakmak geliyor. Bize en yakın noktada Burgerista adlı hamburgerciyi önermişler. İçerisi gerçekten çok güzel ve samimi bir mekan. Handmade hamburgerler, sınırsız içecek ve bir sürü sos ile hem lezzetli hem de gayet ucuz bir mekan. Hepimiz çok keyif alıyoruz ortamdan ve yediklerimizden.


Burgerista’dan çıkıp eski şehri dolaşarak yukarıda görünen Hohensalzburg kalesine doğru çıkmaya karar veriyoruz. Şehrin tarihi sokaklarında ilerlerken karşımıza ilk olarak 1703 yılından beri faaliyette olan Cafe Tomaselli çıkıyor. Tomaselli’nin hemen karşısında bulunan Cafe Konditorei Fürst’te oturup kahvelerimizi içiyor ve dondurmamızı yiyoruz. Sonrasında ise yolumuza devam ediyoruz.



Hemen ileride Salzburg’un en önemli meydanı olan Residenzplatz adlı meydana ulaşıyoruz. Salzburg katedrali, Başpiskopos sarayı ve hükümet konağı bu meydanda yer alıyor. Meydanda ayrıca turistlerin ilgi odağı olan Residenzbrunnen adlı bir de çeşme bulunuyor.



Rezidenzplatz meydanından yukarı Hohensalzburg kalesine doğru tarihi sokaklardan yürümeye devam ediyoruz, kapitelplatz meydanını geçiyoruz ve ileride ara sokakta karşımıza kaleye çıkan bir feniküler çıkıyor ama yanlış hatırlamıyorsam 8-9 euro’luk fiyatıyla pahalı geldiği için yürümeye devam ediyoruz, ama artık yol epeyce dik ve yürümesi oldukça yorucu. Son bir gayretle kalenin girişine kadar gelebiliyoruz ama buradaki giriş de kişi başı 11 euro gibi bir fiyat olduğundan buraya da girmekten vazgeçiyoruz, sadece tepeden Salzburg şehrinin fotoğraflarını çekip şehre geri dönüyoruz. Yolda fenikülerin hemen yanı başında karşımıza çıkan Petersfriedhof mezarlığı dikkatimizi çekiyor, mezarlar küçük ve çiçek dolu olduğu için bir bahçe gibi görünüyor. İçeride bir süre dolaştıktan sonra artık yorulmuş bir şekilde Residenzplatz’da oturup dinleniyoruz bir süre.
Sonrasında meydanın hemen ilerisinde Mozartplatz’a geçiyoruz. Bu meydanda Mozart’ın heykeli var. Bize denk gelmedi ancak yaz-kış bu meydanda çeşitli etkinlikler düzenleniyormuş, kışın buz pisti kuruluyormuş.

Buradan sonra akşam yemeğimizi yiyip sonrada otelimize dönmek üzere yola koyuluyoruz. Salzach nehri üzerindeki köprüden karşı kıyıya geçiyor ve akşam yemeği için bir yer arıyoruz. Otele doğru giderken ara sokakların birinde Ristorante Pizzeria Beccofino adlı bir İtalyan restoranı denk geliyor. İşin garip tarafı Salzburg’da belli bir saatten sonra açık bir yerler bulmak imkansız hale geliyor, şansımıza burası daha geç vakitte kapatıyormuş da aç kalmaktan kurtuluyoruz. Çalışanları sıcakkanlı ve yemekleri ise oldukça lezzetli. Kaldırıma kurduğu masalarında oturuyor ve yemeklerimizi sipariş ediyoruz. Domates çorbası, pizzaları, makarnaları, vs. nefis, İtalya’dakilerden bile daha lezzetli, fiyatlar ise oldukça makul seviyede. Yemeklerimizi yedikten sonra tüm gün dışarıda olmanın verdiği yorgunlukla otele kendimizi atıyoruz.



Ertesi gün sabah kalktıktan sonra kahvaltımızı yapmak üzere Salzach nehri kenarındaki Cafe am Kai’ye gidiyoruz. Öncelikle nehir kenarında Salzburg’un sakinliği ve huzuru içerisinde kahvaltımızı yapıyoruz. Bugünkü planımız eski şehir dışındaki kentin görülecek yerlerini yürüyüş yaparak görmek.



Eski şehrin içindeki tünelden geçerek Schloss Leopoldskron’a doğru yürüyoruz. Şehrin sessiz ve sakin sakin yerleşim bölgelerinden geçtikten sonra Leopoldskron’a ulaşıyoruz. Sessiz ve sakin bir park ve kocaman bir göleti var. Yanı başında Salzburg’luların yazları havuza girip yüzüp eğlenebilecekleri ve vakit geçirebilecekleri bir kulüp var. Kulübün gölet tarafında ise küçük bir kafe vardı. Bir süre kafede oturup kahvelerimizi içip dinlendikten sonra tekrar eski şehir merkezine doğru yöneldik. Açıkçası eski şehir merkezi ve nehir çevresinden başka yapılacak pek bir şey yoktu.
Öğlen yemeğimizi yine Burgerista’da yedikten sonra eski şehrin sokaklarında ve nehir kenarında dolaşarak vakit geçirdik.



Akşam yemeğimiz yine Beccofino’da yedikten sonra ertesi sabah Münih’e dönüp uçakla evimize gitmek üzere otelimize gittik.

Salzburg konusunda fikrim şehri gezmek için 1 gün kesinlikle yetiyor. Ayrıca şehrin çevresini gezmek isterseniz – Hallstadt gibi – 1 gün de onun için ayırabilirsiniz.







visited 25 states (11.1%)