1 Şubat 2014 Cumartesi

PRAG SEYAHATİ

Sabah 7 gibi Viyana’daki otelimizden ayrılıp Eurolines otobüs garajına gitmek için taksi çağırmıştık. Prag’a hareket saatimiz saat 8’di. Yaklaşık 4 saatlik bir yolculuk olacaktı. Otobüs tam zamanında kalktı ve neredeyse tam zamanında Prag otobüs garajındaydı.


Avusturya’dan çıkıp Çek Cumhuriyeti sınırlarına girdiğinizi çevreye ve evlere bakarak anlayabiliyorsunuz. Ancak sınırların ortadan kalkması gerçekten süper olmuş. Yıllardır Avrupa’nın kapısında bekliyoruz bizi almaları için ancak 1945-1989 yılları arasında komünist rejimle yönetilen bir devlet bütün değişimleri gerçekleştirip AB’ye giriyorsa bir yerlerde hata yaptığımızı görmemiz ve bu hatadan dönmemiz gerekiyor.



Prag denilince akla kadife devrim ve Vaclav Havel geliyor. 1989 yılındaki Vaclav Havel öncülüğünde gerçekleştirilen kadife devrim hem Çek Cumhuriyeti hem de biz seyyahlar için çok önem arzediyor. Daha önce sadece filmlerde gördüğümüz veya kitaplardan okuduğumuz yerler birer birer kapılarını açtılar ve biz seyyahlara da gün doğdu. Yani en azından Viyana-Prag-Budapeşte üçlemesi diye bir destinasyon ortaya çıkmış oldu. 1993 yılında Slovakya’nın Çekoslavakya’dan ayrılması ile ortaya Çek Cumhuriyeti ve sınırları ortaya çıkmış oluyor. İşin ilginç yanı Çek Cumhuriyeti ve Slovakya’nın iki medeni insan gibi boşanmaları dünya tarihinde hiçbir sorun yaşanmadan ve tek bir kurşun atılmadan gerçekleşen ilk ve tek bölünme. Ülkede Çek Korunası geçiyor ve eğer ülkedeki ilk saatlerinizde herhangi bir sıkıntı yaşamak istemiyorsanız az bir miktar da olsa elinizde Çek Korunası ile ülkeye giriş yapmanızı tavsiye ediyorum. Henüz Euro’ya geçmemiş olmalarına rağmen özellikle yeme-içme fiyatları açısından Viyana’dan ucuz olmadığını söyleyebilirim.












Prag’daki UNC Florenc otobüs garajından otelimiz yaklaşık 1 km mesafede olduğu için eşimin ısrarlarına aldırmadan ve çek taksicilerin ününü duymuş olduğumdan dolayı yürüyerek gittik. Hilton Prague Old Town adından da anlaşılacağı üzere eski şehirde yer alan ve her yere yürüyerek gidebileceğiniz şirin bir otel. Otele gidip check-in’imizi yaptıktan sonra kendimizi dışarı attık. Öğlen vakti olduğundan karnımız da acıkmıştı. Otelden çıkıp eski şehrin merkezine doğru yürürken otelin hemen yanıbaşında kurulmuş olan  panayır gibi bir alandaki büfelerde yerel yiyecekleri görünce buradaki yabani geyik etinden yapılmış sosis yemeye karar verdim. Oldukça yağlı ancak lezzetliydi.
















Daha sonra Doruk’un da yiyebileceği başka bir restoran aramaya karar verdik. Hemen biraz ileride Palladium diye büyük bir alışveriş merkezi gördük. Food-Court’una çıktığımızda dünya mutfaklarından birçok örnek restoranların olduğunu gördük ancak biz yine işimizi garantiye alıp Uno Mediterranean Restaurant adlı italyan yemekleri yiyebileceğimiz restorana girdik. Çorbası, makarnası ve salatası oldukça lezzetliydi.















Karnımızı doyurduktan sonra eski şehrin göbeğine doğru yürümeye başladık. Karşımıza ilk çıkan tarihi Powder kulesi ve hemen yanıbaşındaki Belediye binası oldu. Şehrin sembollerinden biri olan kule 1475 yılında yapılan şehrin 13 kapısından biridir. İlk yapılışında saraya bağlantılı olarak yapılan kule Kral’ın Prag kalesine taşınmasıyla önemini yitirmiş ve 17. yy’da da barut deposu olarak kullanılmaya başlanmıştır. Belediye binası ise bir kültür merkezi ve konser salonudur. 1383 yılında Kral’a evsahipliği yapsın diye inşa edilmiş, sonrasında ise askeri akademi olarak kullanılmaya başlanmıştır, 1903 yılında yıkıldıktan sonra 1911 yılına kadar iç kısmı korunarak yeniden inşaa edilmiştir.































Sonrasında yolumuza ara sokaklardan devam ederek  Wenceslas Meydanına ulaştık. Prag şehrinin pek çok önemli olayına-tarihine tanıklık etmiş bu meydan yaklaşık 750 mt uzunluğunda 60 mt genişliğinde. Nazi protestolarından, kızıl ordu karşıtı gösterilere, rus ordularını protesto etmek için kendini yakan gençlerden komünizmin yıkılışına kadar bir çok olaya  şahit olmuş. Meydanda at üzerinde betimlenen Aziz Wenceslas anıtı bulunmaktadır. Meydanın tam karşısında ise National Museum bulunuyor.



































Daha sonra su akar yatağını bulur düşüncesiyle kendimizi kalabalığa kaptırıp Old Town’ın sokaklarında caddelerinde turlamaya başladık. Tam tahmin ettiğim gibi kalabalık bizi eski şehrin göbeğine, Astronomik Saat Kulesi  ve Old Town meydanına götürdü.
































Turistler Astronomik Saat kulesi etrafında her saat başı toplanıyorlar. Saat başlarında çanlar çalınca saat kulesindeki iki pencere açılıyor ve İsa’nın 12 havarisi geçiyor pencerenin önünden. Ve tüm turistler yaklaşık 20 saniyelik bu anı görüntülemek için bekliyor. Bu meydanındaki saati, 15.yy sonlarında Charles Üniversitesi’nde profesör olan Hanuş Usta yapmış. Amacı, Kutna Hora şehrindeki Kemikli Kilise’de olduğu gibi insanlara bir mesaj vermekmiş. “Herkes bir gün toprak olacak". Saati yapar yapmaz dünyanın en önemli adamı haline gelince, Kral bundan rahatsız olmuş. O dönemde Avrupa’nın her yerinden insanlar Prag’a sadece saati görmeye gelirlermiş. Zamanla Hanuş Usta’ya başka ülkelerden de teklifler gelmiş, fakat Hanuş usta bu teklifleri hepsini reddetmiş. Kral da, Hanuş Usta’nın saati başka bir yere de yapmasını önlemek için onun gözlerine mil çektirmiş. Kör olan Hanuş Usta da kendini saatin mekanizmasına asarak intihar etmiş. Aslında asıl amacı saati bozmakmış ve gerçekten de asıldığında saati bozarak intikamını almış. Bu yüzden saati yaklaşık 50 yıl kadar çalıştıramamışlar, daha sonra ise başka bir usta saati onarmış. Bu saat, Güneş’in, Dünya’nın ve Ay’ın konumlarını gösteren astronomik bir saattir. Saatin üzerinde hasat ve ekin zamanı, ay ve güneş sisteminin dünyaya göre konumu, mevsimler ve burçlar gösteriliyor. Saatin dış tarafındaki rakamlar ise İbranice. Zira saatin bulunduğu Eski Şehir Meydanının paraleli de 13. Yüzyılda kurulmuş Musevi mahallesi vardır. Saatin etrafında 4 tane kukla vardır. Bu kuklalar insanlara neleri yapmamaları gerektiğini anlatır. Soldan en baştaki, elindeki aynayla kendine bakar; “kendini beğenmişliği” sembolize eder. Onun yanındaki kukla, elinde altın torbası olan bir Yahudi’dir; “cimriliği” sembolize eder. Diğer yandaki kukla ise iskelettir; “yaşama karşı isteksizliği” anlatır. Sonuncu kukla, elinde mandoline benzer bir müzik aleti bulunan ve Türk’e benzetilen adam da; “gece hayatına ve sefahate düşkünlüğü” anlatır. Saatin altında da insanlara yapmaları gerekenleri anlatan 4 kukla vardır. Bu kuklalar da, bilime, adalete, astronomiye ve eğitime önem verme konusunda bizleri uyarır. Her saat başı, İsa’nın 12 havarisi de pencerenin önünden geçerek ufak bir gösteri yapar. Horozun ötmesiyle gösteri biter.


 



Eski şehirdeki bir süre daha dolandıktan sonra karnımız acıktığı için tekrar Palladium alışveriş merkezine döndük. Oradaki Lübnan lokantasını gözümüze kestirmiştik. Arap yemekleri deyince tabii ilk aklımıza et yemekleri geliyor ki menüyü görünce yanılmadığımızı anladık. Lübnan mezeleri ve et yemekleri ile yemeğimizi yedikten sonra otelimize döndük.










İkinci günkü planımız Hopon-Hopoff  tur ile Prag’ı gezmekti. Bunun için kişi 450 Koruna’ya günlük tur satın aldık. Bu tur belirli bir rota üzerinde sizi gitmek istediğiniz yere kadar götürüyor ve istediğiniz durakta iniyor, çevreyi gezip tekrar gelen araca binip turunuza devam edebiliyorsunuz.Turumuza dünyanın en pahalı 14. bölgesi olan Na Prikope St.’ten başladık, ( Bu caddeyi takip ettiğinizde bir şekilde Old Town merkezine ulaşıyorsunuz ) sonraki durak Wenceslas meydanı idi. Bir önceki gün buraları gezdiğimiz için Charles Bridge’e kadar tura minibüsle devam ettik. Minibüs içerisinde çeşitli dillerde anlatımları dinleyebileceğiniz kulaklıklar var, Türkçe’de bunlardan biri. Charles Bridge’de turdan indikten sonra köprüye doğru yürüdük ancak şehrin önemli bir turistik bölgesi olduğundan dolayı köprünün üzeri oldukça kalabalıktı ve biz de kalabalığın içerisine karıştık. Köprü sadece yayalara açık ve Prag’ın en güzel yerlerinden biri, özellikle gece yürüyüşleri için. Roma imparatoru Charles IV tarafından 14. yy’da inşa ettirilmiş ve 15. yy’da tamamlanabilmiştir. . Köprü üstünde 30 tane heykel vardır. Birçoğu 1706 – 1714 arasında yerleştirilmiştir. Köprünün iki çıkışında kuleler bulunmaktadır. Old Town Bridge Tower (Üstünde Charles IV, Wenceslas IV, St. Procopius, St. Sigismund ve St. Vitus’un heykelleri bulunmaktadır ) ve Lesser Town kısmında da Judith Bridge Tower’dır.

























Sonraki gezeceğimiz yer Prag Kalesi idi. Tekrar tur minibüsüne binip Prag Kalesi’nde indik. Aslında gerçeği söylemem gerekirse aşağıdan muhteşem görünen kale manzarası içerisinde kiliseler dışında o kadar da etkileyici değildi. Prag kalesi dünyadaki en büyük tarihi kaledir, 880 yılında prens Borivoj tarafından Vltava nehrinin kıyısında bir tepe üzerine kurulmuş ve tüm şehre hakim bir konumdadır, geçmişten beri Çek kralları, Roma imparatorları, Çekoslovak ve Çek Cumhuriyeti cumhurbaşkanlarının çalışma ofisleri burada bulunmaktadır. Kaleyi bir mahalle olarak düşünürsek, içerisinde birçok sokak bulunmaktadadır. Kale içerisindeki en etkileyici yapılardan biri St. Vitus Katedralidir, inşaası 14. yy’da başlamış ve 19. yy’da bitirilmiştir. Katedral’in ilk kısmını gezmek ücretsiz ancak tamamını gezmek ücrete tabi. Ana kulesi 96.5 mt, ön kuleleri ise 82 mt yüksekliğindedir.






























Prag kalesi ve çevresini gezdikten sonra tekrar tur otobüsü ile Old Town’a döndük. Burada aynı turun kırmızı hattı ile Prag’ın daha az ilgi çeken bölgelerini minibüsten inmeden gezdik. Daha sonra Old Town meydanına geri dönüp yorgunluğumuzu bu meydanda bulunan cafelerde oturarak atmaya çalıştık. Yazın sıcağında buz gibi biralarımızı yudumlarken meydandaki gösterileri ve konserleri seyretmenin zevkini tattık. Yemeğimizi yine meydanda bulunan bir italyan lokantasında Gulaş (Özel bir sosta pişirilmiş dana eti, tadını bizim tas kebabına benzettim ancak pek de benim ağız tadıma göre değildi.) yedikten sonra dolaşmaktan ve yürümekten kalan son enerjimizi de Old Town’ın sokaklarında geçirdik. Bu arada yarın ki Budapeşte yolculuğumuz için işimizi şansa bırakmamak adına döviz büfesinden yaklaşık 20 Euro’luk Macar Forinti aldım. 


Prag’daki maceramız da tamamlanmak üzereydi, otelimize dönüp sabah ki Budapeşte yolculuğumuz için dinlenmeye karar verdik. Yarın yaklaşık 7 saatlik bir otobüs yolculuğu bizi bekliyordu.

<======Viyana Seyahati-2                              Budapeşte Seyahati=====>           

visited 25 states (11.1%)